I. Genel Olarak
İnternet ortamı, çeşitli süjelerin birbirleri ile olan ilişkileri göz önünde tutulacak olursa, hukuki bakımdan geniş bir sorumluluk alanının doğumuna elverişli bir ortam oluşturur.
Söz konusu sorumluluk bir taraftan baş aktör durumundaki İSS'in kendi abonelerine karşı akdi sorumluluğu olarak ortaya çıkmakta; bununla sınırlı kalmayıp, abone sıfatı taşımayan üçüncü kişilere karşı oldukça yoğun bir akit dışı sorumluluk olasılığını da bünyesinde barındırmaktadır. İnternet'in kontrolsuz bir iletişim ağı oluşturması kişilik hakları ve özel yaşamın gizliliği için potansiyel bir tehdit içermektedir.
Diğer taraftan, İnternet ortamında fikri mülkiyet sınırsız sayıda İnternet kullanıcısının saniyeler süren müdahalesine maruz kalabilmekte; fikir ürünlerinin basit bir maus tıklaması ile kopyalanıp çoğaltılabilmeleri mümkün olabilmektedir. Bu durum fikir ve sanat ürünlerinin korunmasına ilişkin sorunları ön plana çıkarmaktadır.
İnternet'in hukuk ve ticaret alanına armağanı olan E-commerce bir taraftan satıcı ve tüketici için sınırsız olanaklar sağlarken, diğer taraftan, başta tüketicinin korunması ve haksız rekabetin önlenmesine ilişkin konularda yeni sorunların doğumuna neden olmaktadır.
Sorumluluk hukukuna ilişkin yukarıdaki tesbitlere, İnternet'in uluslararası terör ve suç örgütleri için cazip bir alan oluşturabileceği; küçüklere ilişkin şiddet ve porno yayınlarının sınırlanması ve denetlenmesinin Ceza Hukuku bakımından yeni sorunlara neden olması gerçeği de eklenmelidir.
Söz konusu edilmiş bulunan bu temel unsurlar dikkate alınarak, aşağıda İnternet’te sorumluluk hukukuna ilişkin bazı temel sorunların -özet olarak- tesbitine çalışılacaktır.
II. Akdi Sorumluluk
1. İnternet Servis Sağlayıcısının Abonesine Karşı Sorumluluğu
İSS ile abonesi ve aynı zamanda Web sitesi sahibi arasındaki akdi ilişkide İSS'nin kendi ediminin yerine getirilmesine ilişkin hukuki sorumluluğunu belli ölçüler içinde sınırlandırması mümkün olabilecektir. İSS'nin abonelere ve Web sitesi sahiplerine sunduğu hizmet Borçlar Kanunu'nun 99 ve 100. maddeleri çerçevesinde "imtiyaz suretiyle verilen bir sanatın icrası" niteliği taşımadığı için İSS'nin sorumsuzluk klozlarından geniş olarak yararlanması mümkündür.
İSS aynı zamanda başka hizmetler de verebilir; örneğin borsa bilgileri, döviz kurları, banka faizleri, uçak tarifeleri vb. gibi bazı bilgiler yayınlar. İSS'nın bu bilgilerden / yayından da sorumlu olduğu kabul edilmelidir. İSS doğrudan doğruya yayıncı durumundadır ve şüphesiz yaptığı yayından - yaydığı bilgiden sorumlu tutulmalıdır. Bununla beraber burada bir ayırım yapmak icap edecektir. Yayınlanan bilginin İSS tarafından kontrolü ve denetlenmesi imkanı yok ise, diğer bir deyişle bilgi bir kaynaktan gelip doğrudan doğruya yayınlanacak tür ve nitelikte bir bilgi ise veya bilginin geliş ve yayına alınış prosedürü bu türden ise, İSS'nın herhangi bir sorumluluğundan söz edilemez.
2. Hosting'den Sorumluluk
İSS çoğu zaman, hatta işin niteliği icabı, aynı zamanda host olarak da hizmet verir. Basit bir örnek olmak üzere, ekranda görülen reklamları verebiliriz. Reklam vermek -veya herhangi bir konuda üçüncü kişilere bir bilgi, haber iletmek- isteyen kişiler bu yayını ISS'nin sayfası üzerinden yapabilmektedirler. Bu durumda söz konusu reklamdan - veya herhangi bir yayından- İSS şirketin abonelerine karşı da sorumluluğunun olup olmayacağı tartışılabilir. Prensip itibariyle, İSS bu faraziyede sadece bir yayın ortamı fonksiyonu gördüğü cihetle, yayından ötürü zarar gören abonelerin ve/veya diğer üçüncü kişilerin İSS'na, müracaat hakkına sahip olması söylenemeyecektir. Aynı şekilde İSS bir imtiyaza dayanarak ve/veya münhasır bir yetki içinde hizmet vermediği için de yayınladığı üçüncü kişilere ait bilgilerden maruz kaldığı zararlar dolayısı ile abonelere ve /veya diğer üçüncü kişilere karşı sorumluluk taşıması kabul edilemez.
Host fonksiyonunu gören bir İSS'nın bu fonksiyonu dolayısı ile kamu hukukundan, özellikle ceza hukukundan doğan sorumluluğu olabilir mi? Örneğin, yayınladığı bilgide suç olduğu kabul edildiği takdirde İSS'nın da cezai sorumluluğu cihetine gidilebilecek midir?
Kanaatımızca, burada konuyu iki yönden ele almak doğru olacaktır. Yapılan yayını İSS’nın denetlemesinin teknik açıdan mümkün olması ve İSS’nın böyle bir mükellefiyet altında bulunması ile yayını denetlemenin teknik açıdan mümkün olmaması ve bu nedenle de ne akdî ve ne de kanunî olarak İSS’nın sorumlu tutulamayacağı.
3. İnternet Servis Sağlayıcısının Web Sitesi Dolayısı ile Sorumluluğu
İSS’nın Web sitesi dolayısı ile sorumluluğu da irdelenmelidir. Sitenin düzeninden dolayı İSS’ndan destek alan diğer Web sitesi sahipleri herhangi bir zarara uğradıkları takdirde kanaatımızca doğrudan doğruya İSS sorumlu olacaktır. Bu hüküm, site kim tarafından ve ne suretle düzenlenmiş olursa olsun aynıdır. Bir istisna olarak İSS'nın destek vermeyi kabul ettiği Web sitelerinin malikleri ile yaptığı sözleşmelere, bu gibi sorumluluktan beri olacağına dair kayıt koyması hali düşünülebilir. Bununla beraber, işin niteliği dikkate alınarak bu tarz adem-i mes'uliyet kayıtlarının muteberliği de tartışma konusu olabilir.
Web sitesinin çalışmasından doğacak sorumluluğa gelince: Bu konuda sorumluluk İSS'na aittir. Hatta, sitenin site maliki tarafından hazırlatılmış olması halinde dahi, işi itirazsız kabul eden İSS artık işletmenin sorumluluğunu üstlenmiş olur.
III. Akit Dışı Sorumluluk
1. Kişilik Haklarına Tecavüzden Doğan Sorumluluk
İnternet sağladığı sınırsız yararlar yanında, kötü niyetli kullanımlara olanak sağlayan teknik yapısı ve yaygın etkileme gücü dolayısıyla kişilik hakları bakımından potansiyel bir tehlikeyi de bünyesinde barındırmaktadır. Aslında, kişilik haklarına yönelebilecek saldırılar açısından yazılı ve görsel medya ile İnternet arasında büyük bir fark mevcut değildir. Günümüzde yazılı ve görsel yayın araçları ile kişinin kişilik haklarına ve özellikle gizlilik alanına yöneltilen haksız saldırılara ilişkin örneklere Mukayeseli Hukuk literatüründe ve Türk ve yabancı mahkeme kararlarında rastlamak mümkündür. İnternetin bu alanda oynayabileceği olumsuz rol halen yazılı ve görsel basında yaygın olarak kullanılan "gizli kameralar", "paparazziler" vb. göz önünde bulundurulursa abartılmamalıdır. İnternetin bu alandaki en önemli farkı "failin" belirlenmesindeki güçlükte ortaya çıkar. Failin belirlenmesi sorununa paralel surette ve İnternetin uluslararası kullanım olanaklarına bağlı olarak, yetkili mahkemenin belirlenmesi; uygulanacak hukukun tayini vb. gibi Devletler Hususi Hukuku sorunları da gündeme gelebilecektir.
Yazılı ve görsel basın yolu ile kişilik haklarına tecavüz hallerinde mütecaviz soyut olarak "basın" değil; somut bir "yazar" veya "yayıncı"dır. İnternet yolu ile kişilik haklarına vaki tecavüzde de mütecavizin "İnternet" değil, somut bir kişi olduğu gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır.
Sorumluluk Hukukunda, 19. yüzyılın başlarında tekniğin gelişmesine ve gündelik hayattaki etkilerine paralel olarak "kusursuz sorumluluk" ilkesi önemli bir sorumluluk ilkesi olarak geliştirilmiştir. Bu anlamda, Borçlar Kanunumuzun "istihdam edenin sorumluluğu"na ilişkin düzenlemesinde (BK md. 55 vd.) olduğu gibi, İnternet yolu ile kişilik haklarına yönelebilecek saldırı nedeni ile İnternet kuruluşunun sorumluluğunda da (de lege feranda) ne "İnternet kuruluşunun" ne de "mütecavizin" kusurunun aranması gerekmez. Esasen, BK'nun (3444 sayılı kanunla değişik) 49.maddesinde kusurdan hiç söz edilmemesi, maddenin kusursuz sorumluluk hallerinde de uygulanabilmesine olanak sağlamaktadır.
Halen Türk pozitif hukukunda kusursuz sorumluluk esasını benimseyen özel bir düzenleme yer almadığı için, İnternet yolu ile kişilik haklarına tecavüz halinde failin belirlenmesi ve kusurun ispatındaki zorluk nedeni ile maddi ve manevi tazminat davaları değil; MK 24/d. maddesinde belirtilen, henüz tecavüz başlamadan önce yakın ve ciddi bir tecavüz ihtimalinin bulunması halinde açılabilecek "tecavüzün önlenmesi davası"; sürmekte olan tecavüzlere karşı açılabilecek "tecavüze son verilmesi" (tecavüzün men'i veya tecavüzün durdurulması) davası ve tecavüzün hukuka aykırılığının tespiti davası yaygın bir uygulama alanı bulabilecektir.
2. Kişiliğin Hukuki İşlemle Tecavüze Karşı Korunması
İnternet ortamında alışveriş olanağının giderek yaygınlaşması; sanal ortamda mağaza açan ve mal pazarlayan şirketlerin çoğalması İnternet kullanıcılarının serbest iradeleri ile girişecekleri hukuki işlemlerde özel olarak korunmaları ihtiyacını gündeme getirebilecektir.
Pozitif hukukumuzda bu alandaki Tüketicinin Korunması Hakkında 4077 sayılı Kanun hükümlerinde gazete, radyo, televizyon vesair yollarla halka duyurularak düzenlenen kampanyalı satışlara ilişkin sınırlamalar (md. 7, md. 11/ Ek fıkralar ile md. 13 vd. cezai hükümler) İnternet yolu ile yapılan E-commerce alanında da uygulanabilecektir.
İngilizce “International Network”un kısaltılmışı olan İnternet 1973 yılı başlarında Vinton Cerf tarafından Robert Kahn’ın başkanlığını yaptığı bir projenin parçası olarak planlanmış ve “Advanced Research Projects Agency” tarafından uygulanmış ve geliştirilmiş, 1984 senesinde bu proje ve Bilgi Ağı Sistemi özel ve kamusal alanda bilimsel çalışma yapan kuruluşlara devredilmiştir. Daha sonra geliştirilen bu bilgi ağı sayesinde günümüzün interneti ortaya çıkmıştır. İnternet insan yaşamında gerek şehir ve gerekse köy gibi kırsal kesimde ki toplumlarda yerini almış bulunmaktadır. Elektronik posta gönderme ve alma, sohbet, web sayfaları arasında gezinme, bilgi transferi, ürün tanıma ve daha birçok faaliyet internet üzerinden gerçekleştirilmektedir. İnternetin ve internet teknolojilerinin gelişimiyle birlikte, kontrolsuz bir suç işleme alanı ve yeni bir kazanç kapısı olarak görenler de hızla yayılmaktadır. Ülkemizde internet denince ilk akla gelen ise hemen internet kafelerde boş zaman geçirme gibi bir anlayışa sebep olmaktadır.
İnternet gerek sağladığı hizmetlerin çeşitliliği ve yararı, gerekse bilgi edinme ve kendini geliştirme özgürlüğüne hizmet eden zirve noktası olması özellikleriyle, vazgeçilmez bir nitelik kazanmıştır. Aynı zamanda internet bizi alışılmış hukukta ve yerleşik uygulamalarda radikal değişiklikler yapma zorunluluğuyla karşı karşıya bırakmaktadır. Teknik gelişme birçok alanda olduğu gibi sosyal evrimleşmeyi de beraberinde getirmekte, yeni kurumlar ile yeni bir düşünce ve yaşam şekli geliştirmek kaçınılmaz bir seçenek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilimsel ve teknik gelişmenin durdurulamazlığı, sosyal evrimi de durdurulamaz ve geri dönülemez kılmaktadır.Maslow ‘un dediği gibi ihtiyaçların sınırsız oluşu sebebiyle karşıladığı ihtiyacının peşine diğerini karşılamak isteği sebebi göz önüne alındığında internet insan yaşamında önemli bir rolü üslenmektedir. Dolayısıyla internet bir bilgi denizi ve taşıyabilmek için akıllı ve hukuk kurallarına riayet çerçevesinde kullanmak gerekmektedir.
Toplumsal evrimi kaçınılmaz kılan teknolojik gelişim olgularının başında hiç kuşku yok ki internet bulunmaktadır. İnternet insanlığın yıllar boyu alışık olduğu modellerle yaklaştığı, bilgi edinme, eğitilme, eğlenme, ticaret yapma, alışveriş ya da finansal işlem yapma ve bunlara benzer, kapsamı her gün genişleyen kategorilerde değişiklikler getirmiştir. İnternet bizlere interaktivite ve özgürlük sağlamaktadır. Anında haber alırken o habere karşı tepki gösterebilmek, eğitilirken, eğlenirken paylaşabilmek, istediği zaman istediği kadar değerlendirebileceği bir ortamda ve binlerce seçenek içinde alışveriş, bankacılık ve benzeri ihtiyaçlarını karşılamak ve bütün bunları gerçekleştirirken dil, ülke, milliyet ve coğrafi konum gibi kavramlarla sınırlandırılmayacak bir özgürlük içinde olabilme imkanı sunmaktadır. Bugün eğitimden ticarete her alanda internetten faydalanılmakta, ürünler internetle dünyanın dört bir yanında tüketicilere sunulabilmekte, üniversiteler internet üzerinden öğrenci kaydı kabul etmekte, bazı üniversitelerde dersler, sınavlar internet üzerinden yapılmakta; bankacılık işlemleri artık yirmi dört saat internet ile hizmetimize sunulmakta; tapu, nüfus, vergi gibi bürokratik işlemler internet üzerinden yapılabilmektedir. İnternet alışverişi sayesinde günlük ihtiyaçlarımızı karşılamak, bilet rezervasyonlarımızı yaptırmak için köşedeki markete veya seyahat bürosuna uğramamız birkaç sene içerisinde belki de artık sadece nostaljik amaçlarla yapılacaktır.
Bizler artık postacı değil bilgisayar ekranındaki mesajınız var işaretini gözlemekteyiz. E-mail sayesinde saniyelerle ifade edilen hızda mektuplaşmakta, chatleşmekte, resmimizi ve hatta sesimizi karşı tarafa iletebilmekteyiz. İnternet, kullanıcılar için birçok tehlikeyi içinde barındırmaktadır. Örneğin sistemimize virüs bulaşabilir, önemli dosyalarımız çalınabilir veya silinebilir, tehditlere maruz kalınabilir.
Evet sanal alem suçları arttı ve bir atasözü gibi “atı alan Üsküdar’ı geçmektedir.” Bu arada bürokrasi yüzünden ve daha bir çok nedenden bu tür suçlar da yapanın yanında kâr kalmaktadır. Bütün kullanıcıların aklından geçen "bilişim suçlarına karşı bir birim oluşturmak" şeklinde fikirlerdir. Ancak Ülkemiz koşullarında bu nasıl olacak büyük bir soru işareti gibi görünüyor ve yargının yavaş işlemesi sebebiyle davalar günün koşullarına göre hızlı bir şekilde adliyelerden çıkarılamıyor.
Hukuk bu konuda bir takım yaptırımlar uygulamaktadır. Ancak bir çok kişi bu yaptırımlardan habersiz ya da uğraşmak istemiyor.
Ancak kendimizi bilinçlendirerek internet üzerinde yapacağımız her işleme dikkat etmeliyiz ve bunu çevremize duyurmalıyız. Bu konunun üzerine devlet kesin bir kararla giderse ve sanal alemde zarar görmüş şikayetler mahkemeye intikal ederse mağdur durumda bulunan son kullanıcının biraz kayırılması gerekecektir. Aslında Adalet Bakanlığına bağlı olarak hizmet verecek Müşavirlik, mahkemeler acilen kurularak yaptırım gücü kuvvetli olmalıdır. Yoksa interneti yasaklamakla , siteleri kapatmakla bir yere varılamaz.
2002 yılı içerisinde İnternet ve Hukuk Platformu (İVHP), internet ve hukuk alanındaki etkinliklerin ilkini gerçekleştirmiş ve İstanbul Barosu Fikir Haklar Komisyonu ve İstanbul Bilgi Üniversitesi işbirliği ile düzenlenen etkinlikte “İnternet ve Ceza Hukuku” konusu ele alınmıştır.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Belgin Erdoğmuş, insanların evlerinden, ofislerinden 24 saat dünya ile iletişim kurduklarını, Türkiye’de 481 bin kişinin evinde internet kullandığını açıklayarak artık sözleşmelerin dahi internet üzerinden yapılmaya başlandığına dikkat çekerek “Bir çocuk doğduğunda iyi ve kötü genleriyle doğuyor, daha sonra ailesi onu yetiştirip şekil veriyor. İnternet de aynı çocuk gibi. Yararları ve zararları var. Ama internete şekil verirken asosyal bir tutum içine girmemek gerektiği de unutulmamalı.” demiştir. Türkiye Bilişim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Eczacıbaşı da, satanist sitelerin etkisi ile intihar eden Lara Falay’ı örnek göstererek, Lara Falay’ın girdiği sitelere kendisinin de girdiğini ve sitelerin kurnazlıkla kullanıcıları etkilediğini anlatmış ve birkaç araştırma suçuna değinen Eczacıbaşı, 4 bin 400 site içinde “Lolita” isminin geçtiğini, çocuk pornosuna yönelik 900 sitenin olduğunu, Yahoo gibi büyük kuruluşların bu sitelere yer açtığını belirterek çocuk pornosu kurbanlarının çoğunun Rusya’da yaşadığını ve çocukların bu işi 300 dolar gibi bir para karşılığında yaptığını anlatarak , binin üzerinde sitenin de internet üzerinden uyuşturucu sattığını söylemiştir.
1960’larda, bir “Galaktik Ağ” adıyla tüm dünyaya yayılmış, insanlığın ortak kullandığı “bilgi bankaları” olarak hayal edilen internet, bugün kurucularının bile beklemediği boyutta gelişmiş ve dünyayı hiç kimsenin hayal etmediği ölçüde değiştirmeye başlamıştır. Avrupa Birliği, internetin temsil ettiği değişimin, sanayi devriminden daha önemli bir gelişmeyi temsil ettiğini resmi dokümanlarında ilan etmiştir. Bu değişimin insanlığı yeni bir toplum biçimine götürdüğünü, adına Bilgi/Bilişim Toplumu dediğimiz bu toplum biçiminde, birey, beyinsel emek, entellektüel sermaye, bilgi, bilim, teknoloji, araştırma-geliştirmenin ve özellikle bilgi teknoloji-lerinin itici güç olduğunu biliyoruz. İnternet, yaşamın tüm boyutlarını, çalışma, üretim, ticaret, iş yapma, eğlence, öğrenme, yönetim biçimlerini köklü olarak değiştirmektedir.
İnternet bugünkü boyutlarda yaşamı değiştireceği ise hiç kimsenin aklına bile gelmemişti. Bu nedenle, tasarımcılar bugün ortaya çıkan sorunları tahmin etmeye bile çalışmamıştı. İnternet kimsenin planlamadığı bir şekilde gelişmekte, yerleşmiş kurumları zorlamakta ve çözümü zor sorunlar üretmektedir. İnternet, fikri haklar, bireysel haklar, vergi, gümrük, kimlik tespiti, işlem kaydı gibi pek çok konuda çözümü kolay olmayan sorunlar ortaya çıkarmıştır. Dünya bu sorunların üzerine dikkatli, temkinli ve katılımcı bir şekilde gidiyor; kimse, acele ile alınmış kararlarla internetteki gelişmenin önünü kesmek istemiyor, çünkü bu durumda, ülkelerinin gelişimine vereceği zararın hesabını veremeyeceklerini biliyorlar.
Hukuki Düzenleme Yapmanın Zorluğu ve Gerekliliği ;
Bugün, gündelik yaşamda gerçekleştirilen eylemlerin, etkinliklerin büyük bir çoğunluğunun internet ortamında da gerçekleştirilebilmesinin doğal bir sonucu olarak, hukukun hemen hemen tüm dallarına konu olan maddi olaylar, internet ortamında da yaşanmaktadır. Bu durumun doğal sonucu olarak, internetin sadece tek bir yasa ile düzenlenebileceğini veya sadece belirli ve sınırlı bir takım hukuk dallarının kapsamına girdiğini ileri sürmek imkansızdır. Artık internet, hem kendine özgü, hem de bilinen tüm hukuk dallarının düzenlediği alanlarla ilgili olguların yaşandığı bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır.
İnternetin çok hızlı gelişmesi, uluslararası yapıya sahip olması, yaşamın hemen hemen her alanını etkilemesi ve teknik özellikleri gibi nedenlerle de, internetin bütününe yönelik olarak, her yönünü içeren tek bir ulusal hukuki düzenleme yapılabilmesi mümkün değildir. Bir yandan tekniklerin gelişmesi, protokollerin yeni bakış açısı ile gereksinimler için tasarlanması ve bunların yerleşmesi, uluslar arası konvensiyonellerin oluşması, antlaşmaların yapılması gerekir. Bunlar da yeterli olmayabilir; teknolojik gelişmeler, ekonomik ve toplumsal tercihler sonucunda çok farklı kavramlar ve modeller ortaya çıkabilir. Bir devrimin başında, devrimin sonunu görüp düzenleme yapmak mümkün değildir. Diğer yandan, yapılacak ulusal düzenlemelerin uygulanabilirliğini sağlayabilmek için, diğer ülke düzenlemeleriyle olan uyum gözetilmek zorundadır. Dolayısıyla, tek bir internet yasasıyla tüm sorunları çözmek mümkün değildir.
Kuşkusuz internet, yasaların geçerli olmadığı, bireylerin ve kuruluşların haklarının korunmadığı bir ortam da olmayacak ve toplumun faaliyet gösterdiği diğer alanlarda olduğu gibi hukukun şemsiyesi altına alınacaktır. Bu açıdan bakıldığında, internete özgü yeni bir takım hukuki düzenlemelerin yapılması, var olan düzenlemelerin bir kısmının yeniden gözden geçirilmesi, mutlak bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak genel olarak hukuk kurallarının oluşumunda; öncelikle toplumsal yaşamda beliren ihtiyaçların doğru tespit edilerek, bu ihtiyaçlar ile var olan sorunların giderilmeye çalışıldığı ve hukukun her zaman yaşayan toplumu takip ettiği gerçeği göz önünde tutulduğunda, bu hukuki düzenlemelerin aceleci davranılmadan özenle yapılması gerekliliği ortadadır. İnterneti hukukun şemsiyesi altına alırken, internetin bir ülke için öneminin ve kendine özgü yapısının mutlaka göz önünde tutulması gereklidir. Bu nedenle yapılacak hukuki düzenlemelerde önceliklerin, internetin gelişmesinin önünü açacak ve toplumda beliren somut ihtiyaçlara cevap verebilecek türdeki düzenlemelere verilmesi gerekmektedir. Örneğin; Sayısal İmza, Sayısal Noterlik, Tüketici Haklarının Korunması, Kişisel Bilgilerin Korunması (mahremiyet) gibi konuların önceliği olmalıdır.
İnternetin yaşamın bir parçası haline gelmesiyle birlikte, ortaya çıkan sorunların hukuki çözümlerinin aranışında, somut ihtiyaçların doğru tespit edilmesi son derece önemlidir. Bir çok platformda sorun olarak dile getirilen hususların aslında şu anki yasal düzenlemelerle çözüme ulaştırılabilmesinin mümkün olduğu gözardı edilmemelidir.
Genel anlamda, internetle ilgili düzenlenmesi gereken ana konuları şu şekilde sıralanabilir:
- Elektronik İmza, Elektronik sözleşmeler, Elektronik Noter,
- Usul Hukukuna ilişkin düzenlemeler,
- Servis sağlayıcıların sorumluluğu,
- Bilişim suçları/Ceza Hukuku,
- Kişisel verilerin korunması,
- Tüketicinin korunması,
- Elektronik ödeme,
- Elektronik ortamda haksız rekabet,
- Vergi hukuku, iş yeri muhasebesi,
- Gümrük hukuku,
- İsimler, alan adları, markalar, telif hakları,
- Kamu alımlarında elektronik ortamın kullanılması,
- Elektronik ortamda ticari kimlik.
Türkiye internet kamuoyu, bu konularda hazırlıklı olmalı, gerekli iş birliği ve diyalog ortamını kendi arasında ve TBMM, devlet kurumları ve ilgili tüm kurumlarla oluşturmalı, yasal düzenlemelerin dünya ile birlikte oluşturulması ve gözden geçirilmesinde proaktif bir rol üstlenmelidir. Sivil Toplum Kuruluşları bunun öncülüğünü yapmak zorundadır.
Ancak tüm bu olağanüstü imkanlar ve özgürlükler elbette ki beraberinde birçok olumsuzluk da getirebilmektedir. İşte bu noktada da hukukun devreye girmesi kaçınılmazdır. Hukuk, belirli bir alanda kamu düzeninin kurulması ve korunması için, kamusal yetki ve sorumluluklar ile mevcut kişi ve kurumların hukuki ilişkilerindeki hak ve yükümlülüklerinin saptanmasını gerektirir. Böylece hukuk, bir yandan düzenlediği ilişkilerin gereklerine uygun kamusal normların oluşturulması ve ilişkilerin taraflarının kendi benimsedikleri sözleşme normlarının analizi ile ilgilendiği gibi, diğer yandan da işleyişin bu normlara uygunluğunun denetimi işlevini görür. İnternetin esas olarak küreselleşmenin doğurduğu yeni bir sosyal sistem olması ve işlem zemininin sanal olmasından kaynaklanan özellik ve riskler karşısında; geleneksel sosyal hayatta kullanılan yöntem ve araçların internet için kullanışlı olamayacağı bir gerçektir. Bu sebeple internet için yeni hukuki düzenlemeler gerektiği gibi bu düzenlemelerin, yeni alanının küresel vasfı sebebiyle, uluslararası normlara uyumlu olması da gerekmektedir. Ancak ne yazık ki birbirine internet yolu ile bağlı dünyamızda, hukukun teknolojik gelişmeleri izlemekte ağır davrandığı ortadadır. Oysa hukuk, toplumsal değişimler karşısında nasıl yeni yasal düzenlemeleri gerçekleştiriyorsa; "bilişim" alanındaki hukuki problemleri ve suçları tanımlamalı ve cezaların da artık ne olduğunu ortaya koymalıdır.
Ülkemizde, bu alanda olumlu bir gelişme olarak Bilişim suçu Kavramı Türk Ceza Hukukuna ilk defa 1991 yılında 3756 sayılı Kanunla girmiş olup Bilişim Alanında Suçlar başlığı altında tanımlanmıştır. Aynı şekilde Yeni Ceza Yasası 2000 Tasarısında "kişisel verilerle" ilgili düzenlemeler bulunmaktadır. Bilişim sistemine girme, verileri tahrip etme, izinsiz kullanarak haksız yarar sağlama gibi fiiler suç olarak tarif edilmiş ve cezası gösterilmiştir. Türk Ceza Kanunu Tasarısı metni üzerinde çalışmalar bitirilmemiş bulunmasına rağmen "Bilişim Alanında
Suçlar" yeniden düzenlenmiş ve "Kanuna aykırı kişisel veriler" kenar başlıklı suçlar Tasarıda tanımlanmıştır.
Ancak internetin sınır tanımayan karakteri karşısında yargının müdahale yetkisinin belirlenmesi büyük problem olarak karşımızda durmaya devam etmektedir. Aynı problem özellikle ABD'de ulusal güvenlik kaygılarıyla paranoya haline dönüşmüş durumda ve devlet tüm interneti de denetim altına almaya çalışmaktadır. Bunun karşısında kişisel bilgilerin ve ifade özgürlüğünün nasıl korunacağı da yoğun tartışmalara neden olmaktadır.
Internet Haftası kapsamında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde ‘Internet ve Hukuk’ konulu bir panelde konuşan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Baskın Oran, “Internet bana özgürlük, demokrasi ve uyuşmazlıkların barışı yönünde büyük avantaj getirdi.”dediği, çatışmanın iletişim kurmakla olabileceğini kaydeden Oran, “Ya iletişim kurmaz çatışmazsınız, ya da iletişim kurar ama bildiğinizden şaşmazsınız. Ancak çatışma adam gibi bir iletişim sonucu olur.”şeklinde konuştu. Bilkent Üniversitesi’nden Mustafa Akgül de, Internet alt yapısının oluşturulması gerektiğini belirterek, “Elektronik ticaret herkese çok cazip geliyor. Ancak elektronik ticaret Internet’in bir parçasıdır, Internet alt yapısı olmazsa olmaz. O nedenle Internet alt yapısına çözüm bulunması gerekiyor.”dedi.
Dış Ticaret Müsteşarlığı Elektronik Ticaret Koordinasyon Kurulu Başkanı Varol Atabay da, iletişim alt yapısının özel sektörün rekabetine açılması ve elektronik ticaretle ilgili gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini vurguladı. Atabay konuşmasında; “Son 10 yılın teknolojik gelişmelerin ürünü olan elektronik ticareti pek çok kuruluş gündemine aldı. Elektronik ticaret küçük firmaların büyük firmalarla rekabetini sağlar. Internet tüm firmalara ticari bilgi verme imkanı tanıyor. Elektronik ticaret KOBİ’ler için de çok önemlidir, ürün kalitesinde artış sağlar ve hız kazandırır. Yeni üreticilerin pazarlara girmesine olanak tanır. Böylece rekabetler artar, maliyetler düşer. Elektronik ticaret alıcıların fiziki uzaklık sıkıntısını da önlüyor, tüketicilere doğrudan dağıtım yapılabiliyor. Gelişmekte olan ülkelerin firmalarının dünyaya açılması açısından da önemlidir.
Internet diğer yöntemlere göre elektronik ticaret konusunda daha etkin. Çünkü ses, görüntü ve yazılı metin söz konusu ve çok daha hızlı ve düşük maliyetlidir. Kapalı sistemlerde de yapılabiliyor, ama maliyeti çok yüksek oluyor. Bununla KOBİ’ler dünyaya açılabilir.”
Türkiye’de elektronik ticaret politikalarının, dünya pazarlarında rekabet edilebilecek şekilde olması gerektiğini vurgulayan Atabay, “İlk adım iletişim alt yapısının özel sektörün rekabetine açılmasıdır.”dedi. Devletin özel sektöre itici güç olarak bakması gerektiğini belirten Atabay sözlerini şöyle sürdürdü; “Elektronik ticaret toplumsal yaşamı ve geleneksel alış-veriş yöntemlerini sorgulayacak. Bu yeni düzenlemeleri zorunlu kılıyor. Elektronik ticaret yapmak isteyenler için iç hukuk ve mevzuatı uluslararası düzenlemelere uygun hale getirilmelidir. Devletin bu konudaki görevi özel sektörün karşılaştığı sorunları çözmek ve gereken desteği sağlamaktır. Devlet ulusal düzeyde kamu, özel sektör ve üniversiteler arasında işbirliği gerçekleştirmeli, yasal düzenlemeler ve yatırımlar yapmalıdır. Devlet elektronik ticareti oluşturan yasaları çıkarırken engelleyici ve sınırlayıcı değil, düzenleyici olmalıdır.”
Atabay ayrıca, gerekli önlemlerin bir an önce alınmasını istediğini belirterek, Türk iş adamlarını yeniliklere açık olmaya çağırdı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Mustafa Akkaya da, bilgi teknolojileri karşısında hukuk kurallarının yetersiz kaldığının altını çizerek, “Bunun nedeni BT’deki gelişmelerin milli hukukun uygulama alanını gittikçe sınırlandırmasıdır.”dedi. Hukuk kurallarının sorunlar karşısında yetersiz kalmasıyla, yasama yetkisini yargıçların kullanacağını belirten Akkaya, “Bu bence olmaması gereken bir durumdur.”dedi. Elektronik ticaretin vergi açısından avantaj ve dezavantajları olduğunu ifade eden Akkaya, şunları söyledi; “Vergi ile ilgili verilerin bilgisayar ortamında saklanması, mükelleflerin izlenmesi, Internet ortamında beyanname doldurulması gibi konular, vergi planlaması açısından avantaj yaratıyor. Ancak bir de işin vergi kaçırma boyutu var.
Vergi yükümlüleri vergi cenneti ülkelere yönelebilir, bu da vergi kaybına neden olur. Çünkü işlemin yapıldığı yeri tespit etmek mümkün değil. Elektronik ticaretin bir kısmı, elektronik ortamda sipariş verme ancak, teslimatı geleneksel yöntemle yapmak biçiminde gerçekleştiriliyor. Bunda hukuki anlamda sorun söz konusu değil. Ancak sorun çıkaran sanal ortamda yapılan, sayısal mal ve hizmete yönelik ilişkilerdir. Burada hukuki alt yapı oluşturmak zorunludur. Gümrük vergisi açısından da problemler bulunuyor.”
Emniyet Genel Müdürlüğü’nden Hasan Ali Çakır Internet yoluyla işlenen suçlar açısından yasal düzenlemelerin yapılmasının zorunlu olduğunu kaydederken, Yargıtay’dan Mehmet Tiftikçi de, dava dosyalarının Internet yoluyla görülebilmesinin hukukçular ve sosyologlar açısından önemli olduğuna işaret etti. “Hukuk her zaman geride, bilim her zaman toplumun ilerisinde olmalıdır.”diyen Tiftikçi, şunları söyledi:
“Internet ile özgürlük, demokrasi, şeffaf yönetim ve insan hakları sağlanır. Internet’e konan engeller, tüm bunları engellemek isteyenler için konulmaktadır. Bilgiye ulaşmak Internet ile sağlanır.Internet’i kullanmamamız için ne gerekirse yapılıyor.Yasal düzenlemeleri, haklarımızı bilmiyoruz. Ben ülkemde Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’ın kararlarını Internet’te göremiyorum. Internet için hukuk fakültelerinin yapacağı çok şey var.”
İnternet Üzerinden Yapılan Hukuki İşlemler ve Bu Konudaki 97/7 Sayılı AB Yönergesi ile Alman ve İsviçredeki Düzenlemeler
Türk Hukuku Açısından:
Türkiye’de internet üzerinden yapılan işlemlerle ilgili özel herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Yukarıdaki açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere mevcut hükümlerle özel hukuk alanındaki problemlere çözüm bulunabilmekle birlikte, bunların yetersiz olduğu da bir gerçektir. İnternet üzerinden yapılan hukuki işlemlerde, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 8. ve 9. maddelerinde düzenlenen Kapıdan Satışlara dair hükümlerin uygulanıp uygulanmayacağı sorusu akla gelmektedir. TKK md. 8’de işyeri, fuar, panayır gibi satış mekanları dışında önceden mutabakat olmaksızın yapılan değeri 6.000.000 Türk Lirasını aşan tecrübe ve muayene koşullu satışlar, kapıdan satışlar olarak tanımlanmıştır. Bu tür satışlarda, tüketici yedi günlük tecrübe ve muayene süresi sonuna kadar malı kabul veya hiçbir gerekçe göstermeden reddetmekte serbesttir. Ayrıca 9. md’de de satıcıya bu konuda birtakım mükellefiyetler yüklenmiştir. Satıcı, hazırladığı sözleşme, fatura veya tesellüm makbuzu ile birlikte en az 12 punto siyah koyu harflerle yazılmış, tüketicinin cayma hakkının var olduğunu, haklarının kendisine anlatıldığını gösterir bir belgeyi tüketiciye vermekle yükümlüdür.
Kapıdan satışlarda tüketiciye, sözleşmeden cayma hakkının tanınmasının ardında yatan düşünce, tüketicinin genellikle bu hallerde “sürpriz baskınlara” (Überrumpelumpseffekt) [6.1] maruz kalarak iradesinin baskı altına alındığı, sağlıklı karar veremediğidir. Yedi günlük süre içerisinde müşteri daha salim bir kafa ile düşünüp, sürpriz baskının etkisinden kurtulmuş olarak daha sağlıklı bir karara varabilecektir. İnternette yapılan sözleşmelerde, tüketicinin iradesini ve sağlıklı karar verme hürriyetini baskı altına alan böyle sürpriz bir baskından söz etmek, kanaatimizce pek yerinde bir düşünce tarzı olmasa gerek. İnternette alış veriş yapan tüketici, bilinçli olarak, İşteyerek kendisi o websiteyi - belki önceden ne alacağına karar vermiş olarak seçmiştir. İradesine bu halde bir baskıdan söz etmek genelde çok zordur.
Bir ihtimalde, tüketici internetle bağlantı kurar kurmaz, pop up pencereler veya banner vasıtasıyla tv shoppingde olduğu gibi, “hemen arayın, fırsatı kaçırmayın gibi” bir reklam bombardımanına maruz kalmış ise bu halde iradesinin baskı altında olduğundan söz edilebilir. Ancak sözleşmenin bunun neticesinde akdedildiğinin ispatı somut olayda son derece zordur. Dolayısıyla bu noktadan baktığımızda internet üzerinden yapılan sözleşmelere TKK’nın kapıdan satışları düzenleyen hükümleri uygulanamayacaktır. Ancak hali hazırda bu yönde bir düzenleme eksikliğinin tüketicilerin zararına olmaması için, bu hükümlerin en azından “satıcı–tüketici” arasındaki satışlara, kıyasen uygulanabileceğini düşünmekteyiz.
Sonuç
1. Günümüz teknolojisinin hızlı gelişimine hukukun ayak uyduramadığı bir gerçektir. İnternet üzerinden veya e-mail vasıtasıyla yapılacak irade beyanlarında mevcut kanuni hükümlerin uygulanmasıyla, irade beyanının varması, ulaşması ve irade beyanının iptali gibi problemler BK’nın mevcut hükümleri ile çözülebilir görünmektedir.
2. Tüketicilerin korunması açısından TKK’nın kapıdan satışları düzenleyen hükümleri yukarıda belirttiğimiz sebeplerden ötürü ancak kıyasen uygulanabilecektir. Hukuk güvenliğinin sağlanması açısından Avrupa Birliğine aday bir ülke olarak bu alanda yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bu yeni düzenlemeler Tüketiciyi Koruma Kanunu içerisine, özellikle kapıdan satışların düzenlendiği 9. maddeden sonra gelmek üzere “Mesafeli Sözleşmeler” üst başlığı altında ve “9a., 9b. .. Madde” şeklinde, bir takım eklemelerle yapılabileceği gibi, müstakil yeni bir kanunla veyahut – İsviçre’de olduğu gibi – Borçlar Kanunun ilgili hükümlerinin kısmı revizyona tabi tutulmasi ile de gerçeklestirilebilir. Bu düzenlemeler yapılırken Yönergeden, Alman Mesafeli Sözleşmeler Hakkındaki Kanundan ve İsviçre Kanun koyucusunun hazırlamış olduğu tasarılardan faydalanılabilir.
Özellikle ülkemizde Genel İşlem Şartları Hakkında bir kanunun olmadığı ve internet üzerinden yapılan sözleşmelerin çoğunlukla tüketicinin “iştirak” ettiği, katıldığı bir sözleşme olduğu düşünülecek olursa bu düzenlemelerin yapılması aciliyeti daha iyi anlaşılacaktır.
3. Düzenlemeye ihtiyaç gösteren bir başka alan ise, e-maillerin delil veya delil başlangıcı olup olamayacakları hususudur. E-mailleri şu andaki halleriyle taraflar arasında bu tür unsurların kesin delil teşkil edeceğine dair bir delil sözleşmesinin olmadığı hallerde bir delil başlangıcı olarak değerlendirmek mümkündür. Manipüle edilme ihtimallerinin azaldığı ortamlarda ise yazılı delil olarak dahi kabul edilebilirler.
4. Ayrıca sanal alemde yapılan muamelelerde hukuki güvenliğin artırılması ve gelişen teknoljiye ayak uydurabilmek için de dijital imza düzenlemesi yapılması zorunludur. Bu konuda özellikle, Borçlar Kanunun 15. maddesine bir ekleme yapılmak sureti ile, dijital imzanın elle atılan imzanın yerine kaim olacağını öngören düzenleme de geciktirilmemelidir. Böylece kişilerin yaptıkları muamelelerin manipüle edilme ihtimalleri asgari seviyeye indirilmiş ve yapılan bu muamelelerin o kişilere izafe edilebilmesi mümkün hale gelmiş olacaktır.
Sonuç olarak yapılması gereken ilk şey gerekli yasaların çabuklukla çıkarılmasıdır. Ancak, önemle belirtmek gerekir ki bu, başka ülkelerde yapılan yasaları tercüme ederek olmamalıdır. Öncelikle mevcut hukuki sorunların tespit edilebilmesi çözüme giden ilk adım olacaktır. Halen internet kullanıcılarının pek çoğu karşı karşıya oldukları hukuki sorunların farkında bile olmadan sadece mevcut durumdan şikayet etmekte ancak bunu çözümleyecek adımı nasıl atacaklarını bilememektedirler. Bu sebeple hukuki düzenleme gerektirecek sorunların ortaya çıkarılabilmesi için tartışma platformlarının yaygınlaştırılması ve bunların sadece belli bir kesime yönelik kalmayacak şekilde genişletilmesi gerekmektedir.
Bu tür tartışma platformlarında belirlenen sorunlar ve tartışılan çözüm yolları, konuyu uzman yönü ile ele alarak çıkarılacak yasalara şekil verecek, sektörün temsilcileri, bilim adamları ve bu konuda bilgi sahibi hukuk adamlarının işlerini kolaylaştıracak, yasal düzenlemelere ve hukukun teknolojik gelişmelere ayak uyduracak şekilde uyarlanmasına çabukluk ve devamlılık kazandıracaktır. Bu konuda kanun yapıcıları olan siyasetçilerimizin de internet ve hukuk konusunda kendilerine düşecek görevleri yapmaları ve bu konuda Türk toplumuna uyacak yasaları çıkarmaları gerekmektedir.Artık Türkiye'de internetin sadece bir eğlence aracı olmadığı çok iyi anlaşılmalıdır.
Tüm bunlara ek olarak teknoloji konusunda hukukçuların eğitimi de çok önemli olup sadece seminerler ve konferanslarla yetinilmemeli, üniversitelere teknoloji hukuku ders olarak konulmalı ayrıca bu konularda bilgili hakimler ve savcılar yetiştirilmelidir. Dolayısıyla bir yandan teknoloji yatırımları hızlandırılırken bunların ortaya çıkaracağı hukuki problemlerin önüne geçmek için de ciddi bir biçimde düzenleme çalışmalarına gidilmelidir.
0 yorum:
Yorum Gönder